Değerli ailem, arkadaşlarım, dostlarım, tanıdıklarım, müvekkillerim,
Gün içinde meşgulüm ya da yoğunum diyorsam, akşamları da yorgun olduğumu söylüyorsam aşağıdaki ve ona benzer şeyler yaşamışım demektir. Aşağıdaki metin, aslına sadık kalınarak yazılmıştır. Böyle bir insana maruz kaldığınızı düşünerek durumumu belki anlayabilirsiniz.
“Ah avukat bey. Neler çektiğimi bir ben bilirim. Bu malları aslında babam bana bırakmıştı. Ama bunlar dava açtılar, gizli saklı payları varmış sinsi gibi. Ne sinsidir bunlar bir bilsen. Benim 79’da düğünüm vardı. Bunlar da geldiler. Sinsi sinsi gelip bir köşeye oturdular. E, gelme diyemezsin, geldiler. Rahmetli annem davetiye götürmüş. Bilsem götürtmezdim. Evde kavga da ettik hatta. ‘Sen’, dedim rahmetliye, ‘neden bunlara davetiye götürüyorsun? Bilmiyor musun bunlar sinsinin önde gideni.’ Kadıncağız ağlamaya başladı. Annem ağlamaya başlayınca ben dayanamam avukat bey. Ben de ağlamaya başladım. O sırada babam eve geldi. Baktı biz ağlıyoruz, o da arkadaşlarıyla biraz içmiş mi ne, başladı ağlamaya. Annem ‘evlatlarımın arasında kaldım’ diye ağlıyor, ben annem ağlıyor diye ağlıyorum, babam da gençliğinde bir atı varmış, içip içip ona ağlıyor. Kusura bakmayın, mendil var mı? Bu olayı ne zaman anlatsam duygulanıyorum ben.
Neyse lafı uzatıp başınızı ağrıtmayayım. Bekleme kısmında da insanlar var. Onların da hakkını yemeyelim değil mi? Evet, ben çok anlayışlı bir insanımdır. Ama başıma ne geldiyse hep bu anlayışım yüzünden geldi. Bu kardeşim olacak it, ‘dükkân açacağım baba’, ‘evleneceğim baba’, ‘çocuk doğdu baba’ diye diye bütün paraları yedi. Hadi iş güç sahibi olsun, evlensin yuva kursun diye hiçbirine ses etmedim. Ama aradan geçen yıllara baktım, bende don delik mintan delik, bunun altında araba bana caka satıyor. Şimdi işin aslında ben bunu küçükken çok döverdim. Valla bak. En ufak hatasında çok güzel pataklardım. Ama ben ağabeyim, pataklamak bana doğuştan verilmiş bir hak değil mi? Öyle öyle. Bu ta o zamanlardan kinlendi bana zaar. Başka izahı yok çünkü. Keşke daha fazla dövseymişim de gizli saklı paylar almasaydı babamın mallarından.
Neyse lafı uzatıp başınızı ağrıtmayayım. Siz de epey yorgun görünüyorsunuz zaten. Yıllar kimleri yormadı ki avukat bey. Ben şu durumuma dişimle tırnağımla geldim. Öyle birileri gibi baba paralarına gizli saklı el koyarak değil. Saklı pay nedir avukat bey? Kim saklıyor? O saklayana dava açabiliyor muyuz? Vardır bir yolu, bırak şimdi. Hırsızlık resmen. Valla hiç öyle bakmayın, benim gizlim saklım yok. Ben neysem oyum. Mahallede sor beni istediğine, ‘10 numara adamdır, adamın adamıdır, adamların hasıdır’ demezlerse gel beni masaya dom…
Neyse lafı uzatıp başınızı ağrıtmayayım. Zaten saat akşamın sekizi olmuş. Ohoo… Ne ara sekiz olmuş yahu? Muhabbet muhabbeti açtı. Siz de çok hoş sohbetsiniz gerçekten, ağzınızı bıçak açmıyor. Genelde böyle sessiz misinizdir? Arkadaşlar bana çok fazla ve hızlı konuştuğumu söyler ama beni kızdırmak için yapıyorlar biliyorum. Konuşmanın diyaloğ şeklinde olması icap eder. Monoloğ değil. Lisede felsefe öğretmenimiz vardı, rahmetli Şennur Hanım. Onun monoloğdur, diyaloğdur, Aristoğdur çok katkısı oldu bize. Siz nerden mezunsunuz? Ooo, iyi İngilizce vardır sizde. Almanca? Vay vay. E, o zamanlar o okullar öyleydi. Bak ben, sırf o deyyus kardeşim okusun diye okumadım. Karşılığında ne oldu? Arabasıyla yanımdan geçerken bana korna çalıyor ya! Şeytan diyor al kaldırım taşını, dağıt camını çerçevesini. Ama kendime engel oluyorum. Mala zarar diye suç var çünkü değil mi? Peki ben arabasını değil de kardeşimi bizzat dövsem, adam yaralamadan değil de yine mala zarardan yargılanırım değil mi? Çünkü benim kardeşim tam bir mal. Hahohoahoaho. Nasıl espri değil mi?
Neyse lafı uzatıp başınızı ağrıtmayayım. Zaten ben de yoruldum. Bekleyenler nereye gitti ya? Neyse, zaten tatmin edici bir cevap alamadım ama yarın yine gelirim. Çay için teşekkürler. Hadi bye.”