Doktor bir arkadaşınız olduğunu düşünün. Telefonla aradınız ve nerede olduğunu sordunuz. Mesai saatleri içerisinde alacağınız yanıt, ‘Hastanedeyim’, ‘Ameliyata giriyorum’ vs. olacaktır. Bu yanıtlar sizi heyecanlandırır mı? Hayır. Şaşırır mısınız? Hayır. Peki, benim ne günahım var?
Geçenlerde yakın bir arkadaşım aradı. Klasik, ‘Nasılsın, iyi misin?’ suallerinden sonra, nerede olduğumu merak etti. Müvekkili nezarethaneden alıp ifadeye çıkarmak üzereydim ve ağzımdan ‘Nezarethanedeyim’ yanıtı çıkıverdi. Arkadaşımın paniğini tarif etmem biraz zor... “Ne! Nezarette misin? Hangi karakol! Eyvah eyvah! Deme! Cinayet büro mu? Kavga mı ettin! Kesin kavga ettin! Vurdun mu lan adamı!..” Yahu dur! Yok... Arkadaş bir dinle! Adam dinlemiyor. Israrla karakol ismi soruyor. Ve benim biriyle kavga edip karakollara düştüğümden o kadar emin ki, karşı tarafın adını sorup adam toplamaya çalışıyor. Eller deliye, biz akıllıya...
Yine bundan yaklaşık 4-5 ay önce bir müvekkilin cenazesindeyim. Defin işlemi bitmiş, dualar okunuyorken telefonum çaldı. Kitleden biraz uzaklaştım ve mümkün olan en sessiz şekilde telefonu yanıtladım. Arkadaş, arayan ‘Nasılsın’ demiyor, direkt ‘Neredesin’i yapıştırıyor...
- Neredesin Erdem?
+ Cenazedeyim abi.
- Cenaze mi? Eyvahlar olsun. Metin ol kardeşim. Dayan, geliyorum!
+ Abi dur, öyle cenaze değil.
- Sen güçlü çocuksun ben biliyorum. Hangi mezarlıktasın? Şimdi yola çıkıyorum.
+ Abi direkt bir yakınım ölmedi, bir sakin olur musun?
- Dayan koçum geliyorum.
+ Abi gömdük, ayrılıyoruz, rica ediyorum gelme. Benlik bir durum yok.
- Güçlü görünmeye çalışma koçum. Ağla! Ağlayabildiğin kadar ağla! Geliyorum ben, birlikte ağlayacağız!
Başka bir gün Buca Cezaevi’nde ziyaret formu dolduruyorum. Eşyalarımı bırakıp ziyarete gireceğim. Her zamanki gibi hiç susmayan telefonum çalıyor. Diyalog şu şekilde:
- Sayın avgatım neredesin?
+ Cezaevine girmek üzereyim.
- Allahım yandığım gündür! Hayırdır? Ne oldu? Adam mı vurdun, ne yaptın sen! Benim izarehi şülû davam ne olacak şimdi?
+ Abi o izarehi şülû değil. İzale-i...
- Yav bırak şimdi eğrisini büğrüsünü... Benim dava ne olacak şimdi?
+ Sen ne pis adammışsın arkadaş be...
‘Adliyedeyim’ dediğimde ‘Hayırdır?!’, ‘Karakoldayım’ dediğimde ‘Eyvah!’, ‘Duruşmam var, bitince arayayım’ dediğimde ‘Geçmiş olsun, ne oldu?’ yanıtlarına alışmaya çalışıyorum ama her seferinde ekstra açıklama yapmak zorunda kaldığım için artık ben de yoruluyorum.
Arkadaşlar, ben avukatım. Benim mesaim büroda, karakolda, cezaevinde, adliyede, duruşma salonunda, hatta yeri gelir hastanede, mezarlıkta geçebilir. Evet, hepsi toplum gözünde nahoş yerler ama buralar benim mesleki veya insanî faaliyet yürüttüğüm yerler olabilir. Buralarda bulunmak benim için doğal, sıradan. İyi niyetinizi veya beni hiç mi hiç düşünmeyip gerçekten başıma bir iş gelse ‘Aha benim dava ne olacak?’ tavrınızı anlayabiliyorum ama boş yere gerilim yaratmanın lüzumu yok... Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. Evet... Merak etmeyin. Şu anda evdeyim.